6. yaşına giren Türk Reasürans’ın her anında yer aldınız. İlk günden bugüne kadar olan süreyi özetler misiniz?

Türk Reasürans’ın kurucu Genel Müdürüyüm. Bu, elbette benim için çok büyük bir onur ve şeref.

Genellikle insanlar kurumlarına kattıkları değerlerden bahsederler ama ben öncelikle, elbette ki arkadaşlarımla ve ekibimle birlikte bu kuruma çok büyük değerler kattık. Ancak her şeyden önce, bu yolculuk boyunca asıl ben çok şey öğrendim ve bunun için gerçekten minnettarım. Doğruyu söylemek gerekirse, bu göreve beni layık gören dönemin kurucu bakanına da ayrıca teşekkür etmek isterim.

Yaşadığımız süreç, inanılmaz bir deneyimdi. Çünkü her gün bir sigorta şirketi kurulabilir ama her gün bir reasürans şirketi kurulmaz, takdir edersiniz ki bu başlı başına büyük bir “challenge” idi. Biz de bu zorluğu alnımızın akıyla aşarak bugünlere geldik.

Büyük bir umut ve heyecanla başladığımız bu yolculukta, altı yılda çok hızlı bir büyüme ivmesi yakaladık.

Başlangıçta 16 sigorta şirketinden, küçük küçük kapasiteler devralarak yola çıktık. Bugün geldiğimiz noktada, yaklaşık 30 sigorta şirketi ile çalışıyoruz. Ayrıca Türk Katılım Reasürans ile birlikte toplamda 34 sigorta şirketine ve 6 kuruma daha destek veriyoruz. Bu bizim için son derece kıymetli.

Kurulduğumuz günden bu yana en temel amacımız, ülkedeki reasürans primlerinin yurt dışına çıkmasını bir nebze olsun önlemekti. Bugüne kadar yaklaşık 40 milyar TL tutarında bir reasürans priminin ülke içinde kalmasını sağladık.

600 milyon TL sermaye ile kurulan şirketimiz, 2024 yılı sonu itibarıyla 6 milyar TL’nin üzerinde özkaynağa ulaştı. Kısmet olursa, 2025’in ikinci çeyreğinde bu rakamı 7,5 milyar TL seviyesine çıkarmış olacağız. Genelde çeyrek bazlı finansal hedefler açıklanmaz ama bu büyümeyi paylaşmak isterim.

"Genç yaşımızda vergi rekortmenleri listesinde yer aldık"

Elbette sadece rakamlarla değil, yönettiğimiz ve işleticisi olduğumuz kurumlarda yarattığımız değerlerle de gurur duyuyoruz. Başta göz bebeğimiz DASK olmak üzere, Özel Riskler Yönetim Merkezi ve iştiraklerimiz olan T-Rupt ile Türk Katılım Reasürans gibi şirketlerimizde de çok kıymetli ve önemli başarılara imza attık.

Bu altı yıl boyunca gerek kurumsal gerek sektörel anlamda birçok başarıya birlikte ulaştık. Tüm bu yolculukta emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyorum.

Her şeyden önce, yeni kurulan bir şirketin içinden başka şirketler çıkarması ve bunu tamamen kendi öz kaynaklarıyla gerçekleştirmesi başlı başına çok önemli bir başarıydı. Bunun yanı sıra, sermayemizin bugün ulaştığı düzeye gelene kadar hep kârlılıklarımızla ilerledik. Şirketimizi bu noktaya taşıyan en değerli unsur da buydu aslında.

Genel çerçevede ve rakamsal olarak ifade edebileceğim katkılarımız bunlar. Elbette işleticisi olduğumuz her kurum için özel olarak aldığımız aksiyonlar, gerçekleştirdiğimiz çalışmalar ve uygulamaya koyduğumuz pek çok proje oldu.

Bugün geldiğimiz noktadan büyük bir gurur duyuyoruz. Artık 300 kişiye yaklaşan kocaman bir şirket haline geldik. Şu anda yeni binamızdayız. Küçücük bir ofiste, hatta kendimize ait olmayan bir mekânda, bir masanın etrafında sadece on kişiyle başlayan bu serüvenimiz, bugün 300 kişilik bir aileye dönüştü. Üstelik bu büyük aileyle birlikte, gerçekten kapsamlı ve modern bir komplekse taşındık.

Bu yeni kompleks bizim için çok anlamlı. Şirketimizin adeta somutlaştığı, ete kemiğe büründüğü bir yer oldu. Çalışanlarımız açısından çok daha konforlu bir alan sunarken, DASK kurumu için de iletişimi ve verimliliği artıran bir merkez haline geldi. Bu açıdan attığımız her adımı çok kıymetli ve değerli buluyoruz.

Selva Eren Ropphoto 002

"DASK’ın tüm teknolojik altyapısını baştan sona yeniledik"

Ülkemiz bir süredir deprem gerçeğiyle yüzleşiyor. Siz de bu süreçlerde aktif olarak sahadaydınız. Olası yeni depremlere karşı hangi hazırlıkları gerçekleştirdiniz?”

O günün şartlarına baktığımızda, henüz yeni kurulmuş, genç bir şirket olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük depremini yaşadık. Rakamlarla ifade etmek gerekirse, DASK’ın bugüne kadarki 20 yıllık tarihinde toplamda yaklaşık 41 milyar TL tazminat ödemesi yapılmıştı. Bunun 39,5 milyar TL’si yalnızca Kahramanmaraş merkezli depremde ödendi.

Kurumun yönetimini devraldığımızda birçok önemli adım attık. Bunların başında reasürans kapasitemizi artırmak geliyordu. Kurumu devraldığımızda toplam ödeme gücü 25 milyar TL civarındaydı. Bunun yalnızca 10 milyar TL’si fondan, 15 milyar TL’si ise reasürans kapasitesinden oluşuyordu. Bugün bu kapasiteyi 355 milyar TL seviyesine çıkardık. Bu, kurumun ödeme gücünü güçlendirme adına attığımız en kritik adımlardan biri oldu.

Deprem sonrası vatandaşlara hızlı ödeme yapabilmemizin temelinde ise, reasürans yapımızı ve plasman stratejimizi önceden titizlikle kurgulamış olmamız yatıyor. Bu da bize çok ciddi bir hız ve operasyonel avantaj sağladı.

Yine depremden yalnızca birkaç ay önce Ankara'da hayata geçirdiğimiz yeni merkezimiz, sürecin yönetiminde büyük katkı sağladı. Hatta bazı kişiler, bu merkez açılışının zamanlamasını “Bu kadar bilinçli bir karar olabilir mi?” diyerek yorumladılar.

Özellikle hasar yönetimi alanında attığımız adımlar çok önemliydi. Kurumu devraldığımız dönemde, hasar dosyalarının büyük ölçüde manuel olarak, klasik yöntemlerle işlendiğini gördük. Belki hatırlarsınız; pembe kaplı dosyalar, içinde karton evraklar… Biz ise bu depremde 600.000 hasar dosyasını işleme aldık ve toplamda 39,5 milyar TL ödeme yaptık.

Hasar tarafında ayrıca altyapımızı geliştirerek 24 saat içinde 96.000 hasar dosyası açabilecek kapasiteye ulaştık. DASK’ın tüm teknolojik altyapısını baştan sona yeniledik. Ana veri merkezimizi deprem riski düşük bir bölgeye taşıdık, İstanbul’daki merkezimizi ise yedek olarak konumlandırdık.

Deprem sonrasında vatandaşların yaşadığı iletişim sorunlarını çözmek için SMS bilgilendirmelerinden, süreç takibine kadar birçok eşzamanlı projeyi hayata geçirdik. Bu karmaşık ve yoğun süreci eş zamanlı projelerle başarıyla yönettik.

Altı ay gibi kısa bir sürede 600.000 dosyanın yüzde 90’ını tamamladık. Ardından uzun ve zorlu bir yargı süreci başladı. Ancak bu süreci de doğru ve hakkaniyetli bir yaklaşımla, DASK’ın menfaatlerini koruyacak şekilde yönettik. Bu bizim açımızdan büyük bir başarıydı.

Aslında bu süreçte yaptıklarımızı herkes çok net bir şekilde gördü ve takdir etti. Özellikle o dönemde acentelerimizden çok büyük destek aldık. Ben ve ekibim sürekli olarak deprem bölgesindeydik. Bölgede 11 adet irtibat ve konteyner ofis kurduk. Bu ofisler üzerinden tüm süreci sahadan yönettik. Bu yaklaşımın son derece faydalı olduğunu düşünüyorum; çünkü vatandaşlarla birebir, doğrudan temas kurma imkânı bulduk, onlara gerçekten dokunabildik.

Zaman zaman çok enteresan olaylarla da karşılaştık. Hem acente olup hem de depremzede olan vatandaşlarımızla birlikte çalıştık. Bu da sürecin insani yönünü çok daha derinleştirdi.

O dönemde, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile dönemin SEDDK yönetiminden de çok büyük destek aldık. Süreci son derece koordineli bir şekilde yürüttük ve bu uyumlu çalışma ortamı, elde edilen başarının en önemli unsurlarından biri oldu.

Selva Eren Ropphoto 003

"Vatandaşla birebir temasa geçerek, kurumu sahada daha aktif ve etkili kıldık"

Sizinle birlikte DASK önemli bir ivme yakaladı; birçok çalıştay ve etkinlik düzenlendi, kuruma yeni bir boyut kazandırıldı. DASK’ın gelecek planlarından bahsedebilir misiniz?

Aslında biz DASK’ı devraldığımızda, DASK bir sigorta şirketinin içinde sadece bir birim olarak faaliyet gösteriyordu. Biz, bu kuruma gerçek bir kimlik kazandırdık. DASK’ın varlığını ve önemini, sigorta sektörü genelinde çok daha görünür ve etkili bir hale getirdik. Bu konuda sektör paydaşlarının da bizimle hemfikir olacağını düşünüyorum. Çünkü bu durum uzun süredir beklenen bir adımdı.

Türk Nippon Sigorta, kasko branşında büyümeye devam ediyor
Türk Nippon Sigorta, kasko branşında büyümeye devam ediyor
İçeriği Görüntüle

DASK’ın yalnızca yüzeyde değil, hizmet anlamında da görünürlüğünü artırdık. Vatandaşla birebir temasa geçerek, kurumu sahada daha aktif ve etkili kıldık. Elbette yapılan yarışmalar, kampanyalar gibi faaliyetler geçmişte de vardı; biz bunları bir üst seviyeye taşıdık. Ancak esas başarı, vatandaşla kurduğumuz samimi ve güvene dayalı ilişkiden kaynaklandı.

DASK’ı çok ciddiye aldık, ona gerçekten gönül verdik. Kimse bizden bir şey talep etmeden, “şunu yapın” demeden birçok büyük projeyi hayata geçirdik. Üretimden hasar yönetimine, teknoloji altyapısından çağrı merkezi yedekliliğine, OYM’nin (Olağanüstü Yönetim Merkezi) kurulmasından tutun da daha sayamayacağım kadar çok alanda projeler gerçekleştirdik.

Özellikle deprem döneminde, yaşananları zaman geçtikten sonra değerlendirmek kolay olabilir. Ama o günün şartlarını yaşayanlar bilir: Gerçekten tarif edilmesi zor, çok ağır bir dönemdi. Biz o süreci de alnımızın akıyla atlattık. Aynı anda hem operasyonları yönettik hem de tahkim süreçleriyle ilgili davalarla uğraştık. Zorlu bir süreçti ama elimizden gelenin en iyisini, mümkün olduğunca barışçıl yollarla yapmaya çalıştık.

Deprem sonrası o kadar çok vatandaşla birebir görüştüm ki... Günlerce Kahramanmaraş’tan, Antep’ten arayan sigortalılara teminatın neden iki katı ödenemediğini bıkmadan anlattım. Ekipten bazıları bana, "Vatandaş reasüranstan ne anlasın ki Selva Hanım, neden anlatıyorsunuz?" diye soruyordu. Ama ben onlara hep şöyle dedim: “Eğer siz karşınızdaki insanı ciddiye alır ve her şeyi samimiyetle anlatırsanız, o da sizi anlar.”

Bu yaklaşımın çok olumlu karşılıklarını gördüm. Pek çok vatandaş, "Ha, demek ki bundanmış," deyip, “Tamam ablacığım, hakkını helal et,” diyerek telefonu kapattı. Bu çok değerli bir insani ilişkiler ağına dönüştü.

Bugün telefon rehberimde yaklaşık 2.700 kişi kayıtlı. Her biriyle birebir ilgilendim. Arayanlar bazen “Ben Ahmet, Cevdet’in halasının oğlu,” diyorlar. Sanki tek arayan Ahmet kendisiymiş gibi hissediyor. Ama ben de her birine o şekilde, sanki o an arayan tek kişi oymuş gibi davrandım. Bu tutumun çok kıymetli geri dönüşleri oldu ve bundan da ayrıca büyük bir mutluluk duyuyorum.

DASK’ı yönetmek çok büyük bir ayrıcalıktı. Özellikle genç bir şirketin bu görevi üstlenmesi daha da anlamlıydı. Burada tüm DASK ekibine de özel olarak teşekkür etmek istiyorum. Aylarca ailelerinden uzakta, otel odalarında kaldılar. Biz elimizden geleni yaptık, en iyi şartları sağlamaya çalıştık ama bu süreçte harcanan emek gerçekten çok büyüktü. Hepsine ayrı ayrı gönülden teşekkür ediyorum.

Selva Eren Ropphoto 004 (1)

"Süreç nasıl şekillenecekse, o doğrultuda ilerleyeceğiz"

DASK’ın teknik işleticiliği tekrardan Türk Reasürans’a verildi. Bu konu hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?

DASK’ın işletmeciliği önümüzdeki dönemde de Türk Reasürans tarafından yürütülmeye devam edecek. Elbette bu, ilgili makamların takdirine bağlı bir konu; süreç nasıl şekillenecekse, o doğrultuda ilerleyeceğiz.

Şu an için işletmecilik süresi bir yıl olarak belirlendi. Bu sürenin illa beş yıl olması gibi bir zorunluluk yok; beş yıl sadece maksimum süreyi ifade ediyor. Şimdilik bir yıl olarak devam ediyoruz, sürecin nasıl gelişeceğini ise ilerleyen dönemde hep birlikte göreceğiz.

"Dünyanın en büyük fonlarının T-rupt’a olan ilgisi çok yüksek"

Sizin için özel bir yere sahip olan T-Rupt’tan bahsetmek istiyorum. Bize T-Rupt’ın ne olduğunu anlatabilir misiniz?

T-Rupt, benim için gerçekten çok özel bir konu. Gittiğim her yerde T-Rupt’tan özellikle bahsetmek istiyorum çünkü bana göre bu şirketin geleceği T-Rupt’ta yatıyor.

T-Rupt’ı 2022 yılında kurduk. Kuruluş sürecinde ekip arkadaşlarım, "Selva Hanım acaba kurmasak mı?" gibi çekinceler dile getirdi. Ancak benim vizyonum hep şuydu: Elbette Türk Reasürans çok kıymetli bir şirket ama reasüransın temelini oluşturan kritik bir alan var: Modelleme. Ve modelleme, hiçbir zaman önemini kaybetmeyecek bir unsur.

Bugün Türk Reasürans, net prim üretiminde pazarın yaklaşık %55’ini temsil ediyor. Bu noktadan sonra yurt içindeki sigorta şirketlerine verilebilecek kapasitenin belli sınırları var. Elbette şirketimiz büyümeye devam edecek ancak bu büyümeyi daha çok uluslararası reasürans kapasitesi sağlayarak gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Şu anda 36 ülkeye reasürans hizmeti veriyoruz ve önümüzdeki dönemlerde bu hizmet ihracatını daha da artırmayı amaçlıyoruz.

Bu tabloya baktığımızda, Türkiye’de verilebilecek kapasitenin bir sınırı olduğunu görüyoruz. Çünkü ne kadar kapasite sağlıyorsanız, buna karşılık bir koruma da satın almanız gerekiyor. Bu da bir maliyet yaratıyor. Dolayısıyla burada alınan ve verilen arasında bir denge kurulması gerekiyor ki şirketin kuruluş amacına uygun bir şekilde hizmet verilebilsin.

İşte tam da bu noktada T-RUPT devreye giriyor. Biz T-Rupt’ı, sadece Türk Reasürans’ın değil, aynı zamanda Türkiye sigortacılığının da geleceği olarak görüyoruz. Çünkü modelleme hem reasürans hem de sigortacılık faaliyetlerinde vazgeçilmez bir unsur. Sigorta şirketlerinin portföylerini modelleyerek, büyük bir deprem durumunda karşılaşabilecekleri mali kayıpları önceden hesaplayabiliyoruz.

Bu vizyonla, ciddi bir yatırım ve emekle dünyada sadece üç örneği bulunan bir modelleme platformu olan CatMod ürünümüzü hayata geçirdik. Bu ürün sayesinde Türkiye’deki tüm sigorta şirketleri kendi portföylerini modelleyebiliyor. Nitekim Kahramanmaraş depremlerinde, biz deprem olduktan sonraki 24-48 saat içinde ne kadarlık bir hasar ödeyeceğimizi biliyorduk. 39,5 milyar TL’lik hasarı doğru bir şekilde tahmin ettik ve bu tahmine yakın bir ödeme gerçekleştirdik.

Bu neyi sağladı? Öncelikle çok hızlı şekilde ödeme süreçlerini organize etmemizi mümkün kıldı. Ayrıca, yurtdışına devrettiğimiz riskleri doğru ve teknik bir şekilde anlatmamızı sağladı. Depremin hemen ardından, Londra’daki lider reasürörlerle yaptığımız toplantılarla potansiyel hasar miktarını detaylı biçimde anlattık. Bu da onların kendi yönetim kurullarına doğru ve güvenilir veri sunmalarına olanak tanıdı. Böylece reasürans ödemeleri hızla ve sorunsuz şekilde aktı. Bu başarıda, plasman sürecinde attığımız akılcı adımların da etkisi büyük.

CatMod’u diğer örneklerden ayıran en önemli fark, tamamen Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi bina verileri üzerinden inşa edilmiş olması ve gerçek deprem kataloglarıyla simülasyon yapılmasıdır. Ayrıca, yaklaşık 1,5 yıl boyunca oluşturduğumuz bir veri kütüphanesiyle bu simülasyonları destekledik. Yabancı modelleme araçları, hasar tahmininde oldukça düşük (1,5- 2 milyar TL) sonuçlar üretirken, biz doğruya en yakın tahmini önceden elde ettik.

Tüm bu nedenlerle, T-Rupt ve CatMod’un hem sektöre hem de ülkemize çok büyük bir katma değer sağladığına inanıyorum. Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada, 2022’de T-Rupt’la ilgili ortaya koyduğumuz vizyonun ve bakış açısının ne kadar doğru olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz.

Şu anda T-RUPT olarak yalnızca Türkiye için değil, yurt dışı için de önemli projelere imza atıyoruz. Örneğin, Azerbaycan’ın deprem riskini modellemeye başladık. Bunun yanı sıra, Romanya’nın DASK karşılığı olan PAID kurumu ile ikinci yılımıza girdik ve onlarla da iş birliğimiz devam ediyor.

Ayrıca bu yıl, AXA ile yaptığımız anlaşma kapsamında AXA’nın modelleme alanında global ölçekte kullandığı ürünün içine entegre edilmiş bir CatMod modülümüz bulunuyor. Bu gelişme, bizim açımızdan son derece kıymetli bir adım. Çünkü CatMod’un yalnızca ulusal değil, uluslararası alanda da kabul görmeye başladığını ve entegre çözümler sunduğunu gösteriyor.

Öte yandan, Dünya Bankası’nın bu alandaki ilgisi ve Amerika Birleşik Devletleri’nde sigortacılık ve afet modellemesi konularına ciddi yatırımlar yapan dünyanın en büyük fonlarının T-RUPT’a olan ilgisi çok yüksek.

Bu bağlamda açıkça söyleyebilirim ki, önümüzdeki dönemde sigortacılık alanında Türkiye’ye yurt dışından gelecek ilk büyük yatırımın CatMod aracılığıyla olacağına inanıyorum. Bu potansiyel, sadece şirketimiz için değil, ülkemiz için de stratejik bir fırsat.

"ÖRYM’ye ilişkin çok kritik bir maddenin yasaya eklenmesini sağladık"

Özel Riskler Yönetim Merkezi’ndeki süreci anlatabilir misiniz?

Özel Riskler Yönetim Merkezi (ÖRYM), çoğu kişinin tam olarak ne iş yaptığını bilmediği; ancak oldukça stratejik bir yapıya sahip olan bir kurum. Bu nedenle, ÖRYM’nin hikâyesine kısaca değinmek istiyorum. Çünkü gerçekten ilginç bir geçmişi var.

Bu kurumun bugünkü yapısına kavuşması sürecinde, o dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Lütfi Elvan ile yoğun bir çalışma yürüttük. Amacımız, ÖRYM'ye bir kurum kimliği kazandırmak, onu resmi olarak bir tüzel kişilik haline getirmekti. Bu çaba, aslında temelde bir ürünü temsil edebilmek ve hayata geçirmek adına yapılmıştı.

Ben ve ekip arkadaşlarımın Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yürüttüğü teknik çalışmalar sonucunda, ÖRYM’ye ilişkin çok kritik bir maddenin yasaya eklenmesini sağladık. Söz konusu madde, daha sonra Rusya-Ukrayna Savaşı sürecinde ülkemiz açısından son derece büyük bir avantaj sağladı.

Bu madde özetle şunu içeriyordu: Ülkemizin çevresinde bir savaş ya da kriz durumu söz konusu olduğunda, Özel Riskler Yönetim Merkezi sigorta şirketi pozisyonuna geçebilecek; Hazine ve Maliye Bakanlığı ise bu yapının arkasında bir reasürör gibi konumlanabilecekti. Bu, son derece kritik bir adımdı ve tamamen ülke menfaatleri gözetilerek yapılmıştı.

İlk olarak, TMO (Toprak Mahsulleri Ofisi) ile başladığımız bu yapı; buğday ithalatı sürecinde güvence sağlamaya yönelikti. Ancak zamanla bu kapsam yalnızca kamu kurumlarıyla sınırlı kalmadı. Tahıl koridorunun hayata geçirilmesinden turizme, enerjiden deniz taşımacılığına kadar birçok alana yayıldı.

Özellikle şu alanlarda kritik katkılar sunduk:

- Turizmde, Türk Hava Yolları ve Pegasus gibi firmaların Rusya’ya uçuşlarını sürdürebilmesi için teminatlar sağladık. Bu, turizm gelirlerinin Türkiye’de kalması ve sürdürülebilirliği açısından çok önemliydi.

- Tahıl Koridoru kapsamında, Türk denizcilerin savaş bölgesine güvenli bir şekilde girip çıkabilmeleri için savaş teminatları sağladık. Böylece gıda tedarik zincirine önemli katkı sunulmuş oldu.

- Enerji sektöründe, özellikle Akkuyu Nükleer Santrali özelinde önemli bir destek sağladık. Paris Barış Anlaşması çerçevesindeki tüm yükümlülüklerin teminat altına alındığı poliçenin dizaynında da yine ÖRYM üzerinden çok değerli katkılarımız oldu. Akkuyu’ya gelen ilk likit yakıtın ülkemize ulaştırılmasında da bu yapıdan faydalanıldı.

- Tüm bu süreçte ÖRYM üzerinden yaklaşık 1,8 milyar TL prim üretimi gerçekleştirdik. Bu, yalnızca sigortacılık açısından değil, aynı zamanda Hazine'ye aktarılan katkı bakımından da son derece anlamlıydı.

Kısacası ÖRYM, klasik anlamda sadece bir reasürans kapasitesi sağlayan yapı olmanın çok ötesinde, stratejik risklerde ülkemiz için önemli bir güvence mekanizması haline gelmiştir.

"Kuzey Marmara Otoyolu çıkışına yakın bir lokasyonda olmamız, deprem gibi kriz anlarında operasyonel açıdan büyük avantaj sağlıyor"

Yeni bir binaya taşındınız. İçinde bulunduğunuz bina ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Bu aslında bizim uzun zamandır hayalini kurduğumuz bir projeydi. Şu anda Çekmeköy’de, genç bir ormanın içinde konumlanmış şahane bir kompleksin içerisindeyiz. Yaklaşık 10.000 metrekarelik kapalı alana sahip iki ayrı binadan oluşan bu kompleksin ön binasında, işletmeciliğini yürüttüğümüz DASK ve ÖRYM yer alıyor. Aynı zamanda iki iştirakimiz olan T-RUPT ve Türk Katılım Reasürans da bu binada bulunuyor.

Arka tarafta yer alan ikinci bina ise Genel Müdürlük binamız. Etrafı ağaçlarla çevrili, doğayla iç içe, oldukça ferah ve huzurlu bir ortam sunduğu için burası bizim için çok anlamlı. Özellikle Kuzey Marmara Otoyolu çıkışına yakın bir lokasyonda konumlanmış olması da deprem gibi kriz anlarında operasyonel açıdan büyük avantaj sağlıyor.

Bu bina projesi, yaklaşık sekiz ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Bir mimarlık firması yerine, binayı inşa edenlerle birebir yürüttüğümüz süreç sonucunda tamamen bizim ihtiyaç ve beklentilerimize göre şekillendirildi.

İç tasarımda sanata olan ilgimizi de binaya yansıtmak istedik. Üniversitelerden hocalarımız ve genç sanatçılarla birlikte çok değerli iş birlikleri gerçekleştirdik. Amacımız, çalışanlarımızın günlerini geçirdiği bu alanda kendilerini iyi hissetmeleri, keyifli ve ilham verici bir ortamda çalışmalarıydı.

Binamızda aynı zamanda bir sanat galerisi bulunuyor. Bu galerinin zaman içinde yaşayan, sürekli yenilenen bir yapıya kavuşmasını ve ileride bir bienalin parçası haline gelmesini hedefliyoruz. Etrafımızda birçok okul bulunuyor. Hafta sonları öğrencilere açık olacak şekilde dönemsel etkinlikler düzenlemeyi, böylece gençlerle sanatı buluşturmayı arzuluyoruz.

Özellikle ön cephede yer alan DASK binasının girişindeki heykel, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu heykeltraş Furkan Tepeli’nin imzasını taşıyor. Bu ve binanın farklı köşelerine yerleştirilen diğer sanat eserleriyle, ziyaretçilere ve çalışanlarımıza her adımda estetik ve anlamlı anlar sunmayı amaçladık.

Sonuç olarak hem bizler hem de tüm ekip arkadaşlarımız için çok anlamlı, sıcak ve ilham verici bir çalışma ortamı oluşturduğumuza inanıyoruz. Çalışanlarımızın da bu yeni yaşam alanını seveceğini umuyoruz.

"6 sene herkese nasip olmayabilir, bu yüzden ben çok mutluyum"

Sektöre pek çok katkınız oldu ancak 6 yılın sonunda bir veda söz konusu. Sektöre ve paydaşlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Dolu dolu geçen altı yıl... Bana zaman zaman kızanlar oldu ama hepsinin içten içe beni takdir ettiğini biliyorum. Belki de benim şöyle bir tarzım var: Doğruların söylenme biçimi bana göre tektir. Doğruyu söylemenin yumuşak bir yolu yoktur. Elbette üslubum bazılarına farklı gelmiş olabilir ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Sevmeyenlerim bile beni her zaman takdir etti, hakkımı verdi. Zaten bunu duyuyor ve hissediyorum. Bu da benim için çok kıymetli.

Gerçekten de tam anlamıyla dolu dolu geçen altı yıl oldu. 2019’un temmuz ayında, bir odada başladığımız yolculuk; 150 milyon TL gibi küçük bir sermayeyle yola çıkıp, zamanla ödenmiş sermayemizi 600 milyon TL’ye çıkardığımız, ama daha önemlisi tüm bu büyümeyi tamamen kendi kârlılıklarımızla gerçekleştirdiğimiz bir sürece dönüştü. Kurumu bugünlere getirmiş olmak benim için büyük bir mutluluk.

Açıkça söylemek gerekirse; hem çok müsterihim hem de çok mutluyum. Altı yıl, özellikle bürokrasi de herkesin kolayca erişemeyeceği bir süre. Hele ki benim gibi, “şahsına münhasır” diyebileceğimiz bir yapının bu tür kurumlarda görev alması, gerçekten kolay değil. Ama her zaman kendimi konfor alanımda hissettim. Çalıştığım her bakan, birbirinden değerli ve kıymetli insanlardı. Hiçbir zaman farklı ya da dışlanmış hissetmedim. Bu da benim için çok özel bir şeydi. Elbette zaman zaman ufak tefek kırgınlıklar oldu, ekipler arası anlaşmazlıklar yaşandı. Ancak bu, her iş yerinde olan şeylerdir. Önemli olan, büyük resme bakmak.

Benim bu kurumda her zaman bir vizyonum oldu. Altı yıl boyunca bu vizyonu elimden geldiğince yansıttım. En büyük arzum, bu kurumun sağlıklı bir şekilde devam etmesiydi. Bugün geldiğimiz noktada şunu net şekilde söyleyebilirim: Artık benim burada olmam ya da olmamam, kurumun gidişatını değiştirecek bir unsur değil. Çünkü iş arkadaşlarımız işlerine son derece hâkimler, temelleri sağlam bir yapı kurduk. Kurum kişilerle kaim olmamalı. Eğer kişiye bağlı bir yapı kurmuş olsaydım, zaten baştan bir şeyleri yanlış yapmış olurdum.

Yeni bir dönemin başladığını düşünüyorum. Türk Reasürans, biz göreve başladığımızda emekleme sürecini bile yaşayamadan, doğrudan koşarak ilerledi. Şimdi biraz daha tempoyu düşürüp, yeni ve farklı alanlara odaklanmanın zamanı.

Burası bana çok şey kattı. Benim bu kuruma kattıklarımdan çok, kurumun bana kazandırdığı tecrübeler paha biçilemezdi. Zorlu ama çok öğretici bir altı yıldı. Unutmamak gerekir ki, biz her yıl yeniden atanıyoruz. Her sene “Acaba devam edecek miyim?” stresini yaşarken bu kadar büyük adımları atmak hiç kolay değil.

Son atamam 2 Mayıs'ta gerçekleşmişti, görev sürem aslında Mayıs 2026’ya kadar devam ediyordu. Ancak bu ayrılık tamamen kişisel bir tercihti. İlginçtir, ilk günden beri hep “6 Eylül’de ayrılmak isterim” diyordum. Bu kararı uzun süredir düşünüyordum, aslında bir yılı aşkın süredir bu süreç planlı bir şekilde ilerliyordu. Ben hep planlı hareket etmeye inandım. Bu ayrılık da kurumun kültürüne uygun şekilde, organize ve planlı oldu. Sadece belki 3-4 ay erken oldu, ama bunun çok da büyük bir önemi yok.

Bu altı yılda kurduğumuz yapının, bazı magazinsel söylemlerle gölgelenmesini de istemem açıkçası. Kurduğumuz düzen, hayata geçirdiğimiz projeler ve yazdığımız başarı hikâyesi çok kıymetli.

Ben çok keyifle çalıştım. Tüm çalışanlarıma minnettarım. Başarı varsa, onların sayesinde var. Acentelerimize de sonsuz teşekkür ederim, her zaman yanımda oldular. Hâlâ arayan dostlarım var, “Gitmeyin müdürüm” diyen o kadar çok insan var ki… Her birine gönülden teşekkür ederim.

Çalıştığım tüm bakanlara ayrıca şükran borçluyum. Her biri bana değer verdi, saygı gösterdi. Ben de bu görevden, içim rahat, huzurlu ve tamamlanmış hissederek ayrılıyorum. Geriye dönüp baktığımda, yarım kalmış hiçbir şeyim yok. Hepsi tam, yerli yerinde ve hakkıyla.